Sinem Dişli
Exhibition view from 'Hollows and Mounds: A Take on Göbeklitepe', Leica Gallery, 2019
'Oyuklar ve Höyükler: Göbeklitepe'ye Bir Bakış' Sergi görüntüsü, Leica Galeri, 2019
In this exhibition Sinem Dişli focuses on Göbekli Tepe, a monumental structure built by hunter-gatherers by shaping limestone, basalt and flint stone, as part of a series of works she has been producing for a decade around the Euphrates River and Mesopotamia region of Urfa, the city where she was born and raised.
The artist examines the multi-layered past of Göbekli Tepe and the region, as well as the layers of history and soil, through a language that alternates between fiction and documentary. She explores the complexity of the earth, the cycles of human beings in their interactions with stone and water containing the residues of millions of years. By tracing the ancient origins of everyday rituals, she looks for clues to reinterpret history and generate new approaches to our relationship with our environment. With a keen interest in the ways archaeology and geology deal with the fragile cycles of life and how we read and construct history through the stone. She observes the spaces, actions, and games we create, whether hitting one stone to another or looking to the wide universe. Attentive to the limitations of the photographic medium and remaining within its ambiguous nature, she seeks to establish open-ended associations between time, space and living beings, starting from our ways of perceiving binaries such as below and above ground, earth and sky, past and present, night and day.
“Hollows and Mounds: A Take On Göbekli Tepe”, the first joint project between Ara Güler Museum and Leica Gallery Istanbul, took place between September 16th 2019 - February 15th 2020 in both gallery and museum.
Bu sergi ile Sinem Dişli, doğup büyüdüğü şehir Urfa’yı da kapsayan Mezopotamya bölgesi ve Fırat Nehri üzerine son on yıldır yaptığı çalışmalarıyla birlikte yaklaşık oniki bin yıl önce avcı-toplayıcıların kalker, bazalt ve çakmaktaşına şekil vererek inşa ettiği anıtsal yapı Göbeklitepe’ye odaklanıyor.
Sanatçı Göbeklitepe ve bölgesinin çok katmanlı geçmişini, tarihi ve toprağın katmanlarını belgesel ile kurgu arasında gidip gelen bir dil ile araştırıyor. Yerkürenin karmaşıklığını, insanın milyonlarca yılın yaşam tortularını barındıran taş ve suyla ilişkisindeki döngüleri ve günümüzde süregiden etkileşimlerini derinlemesine inceliyor. Gündelik ritüellerin kadim kökenlerinin izlerini sürerek tarihin yeniden yorumlanmasını ve çevremizle olan ilişkimize yeni yaklaşımlar geliştirmemizi sağlayabilecek ipuçları arıyor. Arkeoloji ve jeoloji gibi alanların hayatın kırılgan döngülerini ele alış biçimleriyle tarihi taş üzerinden nasıl okuduğumuza ve kurguladığımıza bakarak, taşı taşa vurarak yarattığımız mekanları, eylem ve oyunları gözlemliyor, evreni ve zamansallığı nasıl algıladığımıza bakıyor. Fotoğraf mecrasının sınırlılıklarını da sahiplenerek, onun muğlak doğası içinde, yer altı ve üstü, yeryüzü ve gökyüzü, geçmiş ve şimdi, gece ve gündüz gibi ikililikleri algılama biçimlerimizden yola çıkarak, zaman, mekân ve canlılar arasında ucu açık birliktelikler oluşturmaya girişiyor.
Ara Güler Müzesi ve Leica Galeri İstanbul’un ilk ortak projesi olan “Oyuklar ve Höyükler: Göbekli Tepe’ye Bir Bakış” başlıklı sergi 16 Eylül 2019-15 Şubat 2020 tarihleri arasında bu iki mekanda gerçekleşti.
2010 - 2019
STILLS
Urfa, Archival Pigment Print, 110x110 cm, 2017, 2018, 2019
These orbs—composed of almost perfect circles—bring together the age-old techniques of stone craftsmanship and the history of humanity’s desire to create circular forms.
Neredeyse mükemmel geometrileriyle bu küreler asırlık taş şekillendirme tekniklerini, insanlığın dairesel biçimler yaratma dürtüsünün tarihiyle buluşturuyor.
Urfa, Archival Pigment Print, 110x110 cm, 2017, 2018, 2019
These orbs—composed of almost perfect circles—bring together the age-old techniques of stone craftsmanship and the history of humanity’s desire to create circular forms.
Neredeyse mükemmel geometrileriyle bu küreler asırlık taş şekillendirme tekniklerini, insanlığın dairesel biçimler yaratma dürtüsünün tarihiyle buluşturuyor.
Urfa, Archival Pigment Print, 110x110 cm, 2017, 2018, 2019
These orbs—composed of almost perfect circles—bring together the age-old techniques of stone craftsmanship and the history of humanity’s desire to create circular forms.
Neredeyse mükemmel geometrileriyle bu küreler asırlık taş şekillendirme tekniklerini, insanlığın dairesel biçimler yaratma dürtüsünün tarihiyle buluşturuyor.
Urfa, Archival Pigment Print, 110x110 cm, 2017, 2018, 2019
These orbs—composed of almost perfect circles—bring together the age-old techniques of stone craftsmanship and the history of humanity’s desire to create circular forms.
Neredeyse mükemmel geometrileriyle bu küreler asırlık taş şekillendirme tekniklerini, insanlığın dairesel biçimler yaratma dürtüsünün tarihiyle buluşturuyor.
Urfa, Archival Pigment Print, 110x110 cm, 2017, 2018, 2019
These orbs—composed of almost perfect circles—bring together the age-old techniques of stone craftsmanship and the history of humanity’s desire to create circular forms.
Neredeyse mükemmel geometrileriyle bu küreler asırlık taş şekillendirme tekniklerini, insanlığın dairesel biçimler yaratma dürtüsünün tarihiyle buluşturuyor.
Urfa, Archival Pigment Print, 110x110 cm, 2017, 2018, 2019
These orbs—composed of almost perfect circles—bring together the age-old techniques of stone craftsmanship and the history of humanity’s desire to create circular forms.
Neredeyse mükemmel geometrileriyle bu küreler asırlık taş şekillendirme tekniklerini, insanlığın dairesel biçimler yaratma dürtüsünün tarihiyle buluşturuyor.
Urfa, Archival Pigment Print, 110x110 cm, 2017, 2018, 2019
These orbs—composed of almost perfect circles—bring together the age-old techniques of stone craftsmanship and the history of humanity’s desire to create circular forms.
Neredeyse mükemmel geometrileriyle bu küreler asırlık taş şekillendirme tekniklerini, insanlığın dairesel biçimler yaratma dürtüsünün tarihiyle buluşturuyor.
Urfa, Archival Pigment Print, 110x110 cm, 2017, 2018, 2019
These orbs—composed of almost perfect circles—bring together the age-old techniques of stone craftsmanship and the history of humanity’s desire to create circular forms.
Neredeyse mükemmel geometrileriyle bu küreler asırlık taş şekillendirme tekniklerini, insanlığın dairesel biçimler yaratma dürtüsünün tarihiyle buluşturuyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
Urfa, 2018–2019, Archival Pigment Print
I was wandering around Göbekli Tepe and its vicinity looking for connections that could potentially tie a distant past to present day practices in Urfa. One day, four years ago, I came across a centuries-old street game called “gülle,” which I thought had disappeared long time ago. I had heard many stories about this game played by men in villages using hand-crafted stone orbs, I was still taken by its reappearance at a vacant lot—now surrounded by modern buildings—in the middle of the city.
Today, only a few keeps fashioning these orbs by smashing rocks and hitting their pieces against each other. Driven perhaps by similar motives which may have triggered the making of Göbekli Tepe, the players who gather in this area, also hint at the complex social order which has developed in the region over the course of thousands of years.
Göbekli Tepe ve çevresinde dolaşıyor, Urfa’da günümüz yaşantısını uzak geçmişle ilişkilendirebilecek bağlantılar arıyordum. Köylerde, erkeklerin el yapımı taş küreleri yuvarlayarak oynadığı “gülle” adlı asırlık sokak oyunu hakkında birçok hikaye duyduğum hâlde, bu oyunun uzun zaman önce ortadan kaybolduğunu düşünüyordum. Yaklaşık dört yıl önce, modern binalarla çevrili kentin ortasındaki bomboş bir alanda bu oyunla karşılaştım.
Bugün, pek az kişi kaya parçalarını kırıp birbirine vurarak küreleri şekillendirmeye ve bu oyununu oynamaya devam ediyor. Belki de, insanları Göbekli Tepe’nin inşasına götüren itkilerin benzerleri bu alanda hâlâ toplanıp, bu oyunu oynayanlar aracılığıyla, oluşumu binlerce yıla dayanan girift bir sosyal düzenin de ipuçlarını veriyor.
ALTERNATIVE PHOTOGRAPHY
Photogram, Alternative Photographic Process, 150x200 cm, 2019
The interactions between what is overground and underground, the earth and the sky, as well as the living and the non-living are just different manifestations of the flow of time. Perhaps, the inhabitants of Göbekli Tepe were registering the passing of time on earth, by carving out the movements they observed in the sky on surrounding rocks. Confining the light that shines across thousands of years, this photogram—reminiscent of traces in the sky—was created using pieces of sand, that relate to the materiality of stars and the movement of the universe.
Toprak üstü ve toprak altı, yeryüzü ve gökyüzü, canlı ve cansız arasındaki etkileşim zamanın akışının farklı tezahürleridir. Belki de, Göbekli Tepe sakinleri, gökte gördükleri hareketleri, kayaları oyarak yeryüzünde işaretliyor ve böylelikle zamanın kaydını tutuyorlardı. Gökyüzündeki izleri anımsatan bu fotogram, bin yıllar ötesinden seyahat eden ışığın, yıldızların maddi doğasının ve evrendeki devinimin tortuları olan taş parçacıklarını pozlamasıyla, oluşturuldu.
Urfa, 2013, Alternative Photographic Process,
114.5 x 167 cm. (16 pieces of 28x41.5 cm)
This mulberry tree sitting at the highest point on Göbekli Tepe Mound has been sustained by its human habitants for centuries. As each tree grows old, and begins to die locals, locals plant a new one that inherits its place in nature and its relation with the earth.
Göbekli Tepe Höyüğü’nün en üst noktasında yer alan bu dut ağacı insan eliyle yüz yıllardır yaşatılıyor. Ağaç kurumaya yüz tuttuğunda çevrede yaşayan insanlar tarafından yenisi dikilerek varisi olduğu ağacın doğadaki yerini ve yeryüzüyle olan ilişkisini devralıyor.
Urfa, 2013, Alternative Photographic Process,
114.5 x 167 cm. (16 pieces of 28x41.5 cm)
This mulberry tree sitting at the highest point on Göbekli Tepe Mound has been sustained by its human habitants for centuries. As each tree grows old, and begins to die locals, locals plant a new one that inherits its place in nature and its relation with the earth.
Göbekli Tepe Höyüğü’nün en üst noktasında yer alan bu dut ağacı insan eliyle yüz yıllardır yaşatılıyor. Ağaç kurumaya yüz tuttuğunda çevrede yaşayan insanlar tarafından yenisi dikilerek varisi olduğu ağacın doğadaki yerini ve yeryüzüyle olan ilişkisini devralıyor.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
Basalt, Limestone, Flintstone, Basalt Tuff, Volcanic Soil, Red Soil, Brown Soil, Obsidian, Striped Limestone Pigment Seperation, Göbeklitepe Plains, 40x40 cm each, 2019
Employing a methodology originally used by biochemists to analyze chemical substances, the stratified nature of various local formations such as limestone, basalt, obsidian, red, and volcanic soil can also be registered. An emulsion consisting of silver-nitrate and particles of soil diffuses from the middle of the paper towards its edges, while each pigment gets separated according to its dissolving rate. Contrary to archaeology’s quest for extracting the passage of time from the layered structure of mounds, these traces tend to distill geological time on a surface through their own temporality by also allowing the nature to imprint its inherent desire to take form.
Biyokimyacılar tarafından kimyasal maddeleri bileşenlerine ayırmak için kullanılan bir yöntemden yola çıkan bu seri, kalker, bazalt, obsidyen, kırmızı ve volkanik toprak gibi çeşitli yerel oluşumların tabakalı doğasını görünür kılar. Gümüş-nitrat ve taş-toprak tanecikleri ile hazırlanan emülsiyon, kağıdın ortasından kenarlarına doğru nüfuz ederken her pigment kendi dağılım hızına göre ayrışır. Arkeolojinin, höyüklerin katmanlı yapısından zamansal çıkarımlar sağlama arayışının aksine, bu izler jeolojik zamanları, kendi zamansallıkları aracılığıyla damıtırken, bir yandan da doğanın içkin biçim alma arzusunun kendiliğindenliğini yüzey üzerinde tespit eder.
ARTIST BOOK
Hollows and Mounds focuses on Göbekli Tepe, a monumental structure built by hunters and gatherers out of limestone, basalt and flint stone. The book constitutes a chapter in a series of work dealing with Euphrates River and Mesopotamia Region, where Urfa - the city Sinem Dişli was born and raised - is located. Blending geology with archeology to unfold stories based on the relationship between the stone and the passing time, it examines the multi-layered past of the region. While Dişli’s works presents a visual poetry dedicated to her homeland through a language that alternates between fiction and documentary, featuring texts uncover layers of history and soil, and long-term cycles of human interaction with nature.
Looking for clues to reinterpret history and generate new approaches to our relationship with our environment, the book traces everyday rituals and their ancient origins with a keen interest in the ways archaeology and geology deal with the fragile cycles of life and construct history. Either hitting a piece of stone to another, or trying to look at a wider universe, Hollows and Mounds deals with the spaces, actions, and games we create. Embracing the ambiguities and limitations of the medium of photography, the book seeks to establish open-ended associations between time, space and living beings with particular attention to binaries such as past and present, day and night, earth and sky, above and below.
Oyuklar ve Höyükler avcı ve toplayıcıların kalker, bazalt ve çakmaktaşından inşa ettiği anıtsal yapı Göbekli Tepe’ye odaklanıyor ve sanatçı Sinem Dişli’nin doğup büyüdüğü Urfa’yı da kapsayan Fırat Nehri ve Mezopotamya bölgesi ile ilgili çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor. Bölgenin çok katmanlı geçmişini, taş ve geçmiş zaman arasındaki etkileşime jeoloji ve arkeolojiyi harmanlayarak inceliyor. Dişli’nin çalışmaları kurgu ile belgesel arasında değişen bir dille anayurduna adanmış görsel bir şiir sunarken, eşlik eden metinler tarihin ve toprağın katmanlarını ve doğa-insan arasındaki süregiden döngülerinin etkileşimini derinlemesine inceliyor.
Çağla Saraç, Ara Güler Müzesi’nin çalışmaya olan katkısını ve arşivin önemini vurgularken, Yasemin Elçi’nin sanatçının üretim sürecine yakından bakarak, kitabı sergileme pratikleri açısından değerlendiriyorlar. Dişili’nin çalışmasına kuramsal bir bakış açısı sunan Ahmet A. Ersoy ise “derin zaman” kavramını inceliyor. Toprağı bir medya, alanı görsel bir deney, ve tarihi bir bağlantılar ağı olarak dikkate alan Ersoy, geleneksel tarih yazımına ters köşe bir yorum sunuyor. Christopher Lightfoot arkeolog bakış açısıyla Göbekli Tepe’nin esrarını çözerken, insan tarihi ve materyal kültürü tekrar birleştiriyor. Wendy M. K. Shaw, insan vurgusunu bir denklemin sabitinden değişkenine iterek zamansallığı tekrar ele alıyor. Son olarak da, İpek Ulusoy Akgül üretim sürecine ve sanatçının önceki işlerinden sunduğu retrospektif bakışıyla el ve yer arasındaki karşılıklı ilişkiye odaklanıyor.
Tarihi yeniden yorumlamak ve çevremizle olan ilişkimize yeni yaklaşımlar üretmek için ipuçları arayan kitap, gündelik ritüelleri ve bunların eski kökenlerini arkeoloji ve jeolojinin yaşam döngülerini ve tarih üretimini ilgilenme biçimleriyle meraklı bir şekilde izini sürüyor. Çok farklı ölçekleri bir araya getirerek -bir taşın bir taşa çarpmasından, daha geniş bir evrene bakmaya çalışarak, Oyuklar ve Höyükler mekanlar, eylemler ve oyunlarla ilgilenir. Fotoğraf mediumunun belirsizliklerini ve sınırlamalarını benimseyen kitap, zaman ve gündüz, gece ve gündüz, yer ve gökyüzü, yukarıda ve aşağıda olduğu gibi ikili dosyalara özellikle dikkat ederek açık uçlu ilişkiler kurmaya çalışır.
Hollows and Mounds by Sinem Dişli
Published by Ara Güler Museum
Design by Okay Karadayılar & Ali Taptık, Ona Göre
Editor: Ekin Can Göksoy, Onagöre
Texts by: Yasemin Elçi, Ahmet A. Ersoy, Ipek Ulusoy Akgül, Christopher Lightfoot, Çağla Saraç, Wendy M.K. Shaw
21,5x 28,5 Hardcover, Round Spine, Wibalin Natural White Paper, 4C printed and foil blocked
232 pages + 10 pages folded tip-in, 1 Gatefold 80 cm, End paper folded Panorama 80cm
First Edition, 2019
1500 copies
ISBN: 978-605-7524-02-7
Hollows and Mounds focuses on Göbekli Tepe, a monumental structure built by hunters and gatherers out of limestone, basalt and flint stone. The book constitutes a chapter in a series of work dealing with Euphrates River and Mesopotamia Region, where Urfa - the city Sinem Dişli was born and raised - is located. Blending geology with archeology to unfold stories based on the relationship between the stone and the passing time, it examines the multi-layered past of the region. While Dişli’s works presents a visual poetry dedicated to her homeland through a language that alternates between fiction and documentary, featuring texts uncover layers of history and soil, and long-term cycles of human interaction with nature.
Looking for clues to reinterpret history and generate new approaches to our relationship with our environment, the book traces everyday rituals and their ancient origins with a keen interest in the ways archaeology and geology deal with the fragile cycles of life and construct history. Either hitting a piece of stone to another, or trying to look at a wider universe, Hollows and Mounds deals with the spaces, actions, and games we create. Embracing the ambiguities and limitations of the medium of photography, the book seeks to establish open-ended associations between time, space and living beings with particular attention to binaries such as past and present, day and night, earth and sky, above and below.
Oyuklar ve Höyükler avcı ve toplayıcıların kalker, bazalt ve çakmaktaşından inşa ettiği anıtsal yapı Göbekli Tepe’ye odaklanıyor ve sanatçı Sinem Dişli’nin doğup büyüdüğü Urfa’yı da kapsayan Fırat Nehri ve Mezopotamya bölgesi ile ilgili çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor. Bölgenin çok katmanlı geçmişini, taş ve geçmiş zaman arasındaki etkileşime jeoloji ve arkeolojiyi harmanlayarak inceliyor. Dişli’nin çalışmaları kurgu ile belgesel arasında değişen bir dille anayurduna adanmış görsel bir şiir sunarken, eşlik eden metinler tarihin ve toprağın katmanlarını ve doğa-insan arasındaki süregiden döngülerinin etkileşimini derinlemesine inceliyor.
Çağla Saraç, Ara Güler Müzesi’nin çalışmaya olan katkısını ve arşivin önemini vurgularken, Yasemin Elçi’nin sanatçının üretim sürecine yakından bakarak, kitabı sergileme pratikleri açısından değerlendiriyorlar. Dişili’nin çalışmasına kuramsal bir bakış açısı sunan Ahmet A. Ersoy ise “derin zaman” kavramını inceliyor. Toprağı bir medya, alanı görsel bir deney, ve tarihi bir bağlantılar ağı olarak dikkate alan Ersoy, geleneksel tarih yazımına ters köşe bir yorum sunuyor. Christopher Lightfoot arkeolog bakış açısıyla Göbekli Tepe’nin esrarını çözerken, insan tarihi ve materyal kültürü tekrar birleştiriyor. Wendy M. K. Shaw, insan vurgusunu bir denklemin sabitinden değişkenine iterek zamansallığı tekrar ele alıyor. Son olarak da, İpek Ulusoy Akgül üretim sürecine ve sanatçının önceki işlerinden sunduğu retrospektif bakışıyla el ve yer arasındaki karşılıklı ilişkiye odaklanıyor.
Tarihi yeniden yorumlamak ve çevremizle olan ilişkimize yeni yaklaşımlar üretmek için ipuçları arayan kitap, gündelik ritüelleri ve bunların eski kökenlerini arkeoloji ve jeolojinin yaşam döngülerini ve tarih üretimini ilgilenme biçimleriyle meraklı bir şekilde izini sürüyor. Çok farklı ölçekleri bir araya getirerek -bir taşın bir taşa çarpmasından, daha geniş bir evrene bakmaya çalışarak, Oyuklar ve Höyükler mekanlar, eylemler ve oyunlarla ilgilenir. Fotoğraf mediumunun belirsizliklerini ve sınırlamalarını benimseyen kitap, zaman ve gündüz, gece ve gündüz, yer ve gökyüzü, yukarıda ve aşağıda olduğu gibi ikili dosyalara özellikle dikkat ederek açık uçlu ilişkiler kurmaya çalışır.
Hollows and Mounds by Sinem Dişli
Published by Ara Güler Museum
Design by Okay Karadayılar & Ali Taptık, Ona Göre
Editor: Ekin Can Göksoy, Onagöre
Texts by: Yasemin Elçi, Ahmet A. Ersoy, Ipek Ulusoy Akgül, Christopher Lightfoot, Çağla Saraç, Wendy M.K. Shaw
21,5x 28,5 Hardcover, Round Spine, Wibalin Natural White Paper, 4C printed and foil blocked
232 pages + 10 pages folded tip-in, 1 Gatefold 80 cm, End paper folded Panorama 80cm
First Edition, 2019
1500 copies
ISBN: 978-605-7524-02-7
Hollows and Mounds focuses on Göbekli Tepe, a monumental structure built by hunters and gatherers out of limestone, basalt and flint stone. The book constitutes a chapter in a series of work dealing with Euphrates River and Mesopotamia Region, where Urfa - the city Sinem Dişli was born and raised - is located. Blending geology with archeology to unfold stories based on the relationship between the stone and the passing time, it examines the multi-layered past of the region. While Dişli’s works presents a visual poetry dedicated to her homeland through a language that alternates between fiction and documentary, featuring texts uncover layers of history and soil, and long-term cycles of human interaction with nature.
Looking for clues to reinterpret history and generate new approaches to our relationship with our environment, the book traces everyday rituals and their ancient origins with a keen interest in the ways archaeology and geology deal with the fragile cycles of life and construct history. Either hitting a piece of stone to another, or trying to look at a wider universe, Hollows and Mounds deals with the spaces, actions, and games we create. Embracing the ambiguities and limitations of the medium of photography, the book seeks to establish open-ended associations between time, space and living beings with particular attention to binaries such as past and present, day and night, earth and sky, above and below.
Oyuklar ve Höyükler avcı ve toplayıcıların kalker, bazalt ve çakmaktaşından inşa ettiği anıtsal yapı Göbekli Tepe’ye odaklanıyor ve sanatçı Sinem Dişli’nin doğup büyüdüğü Urfa’yı da kapsayan Fırat Nehri ve Mezopotamya bölgesi ile ilgili çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor. Bölgenin çok katmanlı geçmişini, taş ve geçmiş zaman arasındaki etkileşime jeoloji ve arkeolojiyi harmanlayarak inceliyor. Dişli’nin çalışmaları kurgu ile belgesel arasında değişen bir dille anayurduna adanmış görsel bir şiir sunarken, eşlik eden metinler tarihin ve toprağın katmanlarını ve doğa-insan arasındaki süregiden döngülerinin etkileşimini derinlemesine inceliyor.
Çağla Saraç, Ara Güler Müzesi’nin çalışmaya olan katkısını ve arşivin önemini vurgularken, Yasemin Elçi’nin sanatçının üretim sürecine yakından bakarak, kitabı sergileme pratikleri açısından değerlendiriyorlar. Dişili’nin çalışmasına kuramsal bir bakış açısı sunan Ahmet A. Ersoy ise “derin zaman” kavramını inceliyor. Toprağı bir medya, alanı görsel bir deney, ve tarihi bir bağlantılar ağı olarak dikkate alan Ersoy, geleneksel tarih yazımına ters köşe bir yorum sunuyor. Christopher Lightfoot arkeolog bakış açısıyla Göbekli Tepe’nin esrarını çözerken, insan tarihi ve materyal kültürü tekrar birleştiriyor. Wendy M. K. Shaw, insan vurgusunu bir denklemin sabitinden değişkenine iterek zamansallığı tekrar ele alıyor. Son olarak da, İpek Ulusoy Akgül üretim sürecine ve sanatçının önceki işlerinden sunduğu retrospektif bakışıyla el ve yer arasındaki karşılıklı ilişkiye odaklanıyor.
Tarihi yeniden yorumlamak ve çevremizle olan ilişkimize yeni yaklaşımlar üretmek için ipuçları arayan kitap, gündelik ritüelleri ve bunların eski kökenlerini arkeoloji ve jeolojinin yaşam döngülerini ve tarih üretimini ilgilenme biçimleriyle meraklı bir şekilde izini sürüyor. Çok farklı ölçekleri bir araya getirerek -bir taşın bir taşa çarpmasından, daha geniş bir evrene bakmaya çalışarak, Oyuklar ve Höyükler mekanlar, eylemler ve oyunlarla ilgilenir. Fotoğraf mediumunun belirsizliklerini ve sınırlamalarını benimseyen kitap, zaman ve gündüz, gece ve gündüz, yer ve gökyüzü, yukarıda ve aşağıda olduğu gibi ikili dosyalara özellikle dikkat ederek açık uçlu ilişkiler kurmaya çalışır.
Hollows and Mounds by Sinem Dişli
Published by Ara Güler Museum
Design by Okay Karadayılar & Ali Taptık, Ona Göre
Editor: Ekin Can Göksoy, Onagöre
Texts by: Yasemin Elçi, Ahmet A. Ersoy, Ipek Ulusoy Akgül, Christopher Lightfoot, Çağla Saraç, Wendy M.K. Shaw
21,5x 28,5 Hardcover, Round Spine, Wibalin Natural White Paper, 4C printed and foil blocked
232 pages + 10 pages folded tip-in, 1 Gatefold 80 cm, End paper folded Panorama 80cm
First Edition, 2019
1500 copies
ISBN: 978-605-7524-02-7
Hollows and Mounds focuses on Göbekli Tepe, a monumental structure built by hunters and gatherers out of limestone, basalt and flint stone. The book constitutes a chapter in a series of work dealing with Euphrates River and Mesopotamia Region, where Urfa - the city Sinem Dişli was born and raised - is located. Blending geology with archeology to unfold stories based on the relationship between the stone and the passing time, it examines the multi-layered past of the region. While Dişli’s works presents a visual poetry dedicated to her homeland through a language that alternates between fiction and documentary, featuring texts uncover layers of history and soil, and long-term cycles of human interaction with nature.
Looking for clues to reinterpret history and generate new approaches to our relationship with our environment, the book traces everyday rituals and their ancient origins with a keen interest in the ways archaeology and geology deal with the fragile cycles of life and construct history. Either hitting a piece of stone to another, or trying to look at a wider universe, Hollows and Mounds deals with the spaces, actions, and games we create. Embracing the ambiguities and limitations of the medium of photography, the book seeks to establish open-ended associations between time, space and living beings with particular attention to binaries such as past and present, day and night, earth and sky, above and below.
Oyuklar ve Höyükler avcı ve toplayıcıların kalker, bazalt ve çakmaktaşından inşa ettiği anıtsal yapı Göbekli Tepe’ye odaklanıyor ve sanatçı Sinem Dişli’nin doğup büyüdüğü Urfa’yı da kapsayan Fırat Nehri ve Mezopotamya bölgesi ile ilgili çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor. Bölgenin çok katmanlı geçmişini, taş ve geçmiş zaman arasındaki etkileşime jeoloji ve arkeolojiyi harmanlayarak inceliyor. Dişli’nin çalışmaları kurgu ile belgesel arasında değişen bir dille anayurduna adanmış görsel bir şiir sunarken, eşlik eden metinler tarihin ve toprağın katmanlarını ve doğa-insan arasındaki süregiden döngülerinin etkileşimini derinlemesine inceliyor.
Çağla Saraç, Ara Güler Müzesi’nin çalışmaya olan katkısını ve arşivin önemini vurgularken, Yasemin Elçi’nin sanatçının üretim sürecine yakından bakarak, kitabı sergileme pratikleri açısından değerlendiriyorlar. Dişili’nin çalışmasına kuramsal bir bakış açısı sunan Ahmet A. Ersoy ise “derin zaman” kavramını inceliyor. Toprağı bir medya, alanı görsel bir deney, ve tarihi bir bağlantılar ağı olarak dikkate alan Ersoy, geleneksel tarih yazımına ters köşe bir yorum sunuyor. Christopher Lightfoot arkeolog bakış açısıyla Göbekli Tepe’nin esrarını çözerken, insan tarihi ve materyal kültürü tekrar birleştiriyor. Wendy M. K. Shaw, insan vurgusunu bir denklemin sabitinden değişkenine iterek zamansallığı tekrar ele alıyor. Son olarak da, İpek Ulusoy Akgül üretim sürecine ve sanatçının önceki işlerinden sunduğu retrospektif bakışıyla el ve yer arasındaki karşılıklı ilişkiye odaklanıyor.
Tarihi yeniden yorumlamak ve çevremizle olan ilişkimize yeni yaklaşımlar üretmek için ipuçları arayan kitap, gündelik ritüelleri ve bunların eski kökenlerini arkeoloji ve jeolojinin yaşam döngülerini ve tarih üretimini ilgilenme biçimleriyle meraklı bir şekilde izini sürüyor. Çok farklı ölçekleri bir araya getirerek -bir taşın bir taşa çarpmasından, daha geniş bir evrene bakmaya çalışarak, Oyuklar ve Höyükler mekanlar, eylemler ve oyunlarla ilgilenir. Fotoğraf mediumunun belirsizliklerini ve sınırlamalarını benimseyen kitap, zaman ve gündüz, gece ve gündüz, yer ve gökyüzü, yukarıda ve aşağıda olduğu gibi ikili dosyalara özellikle dikkat ederek açık uçlu ilişkiler kurmaya çalışır.
Hollows and Mounds by Sinem Dişli
Published by Ara Güler Museum
Design by Okay Karadayılar & Ali Taptık, Ona Göre
Editor: Ekin Can Göksoy, Onagöre
Texts by: Yasemin Elçi, Ahmet A. Ersoy, Ipek Ulusoy Akgül, Christopher Lightfoot, Çağla Saraç, Wendy M.K. Shaw
21,5x 28,5 Hardcover, Round Spine, Wibalin Natural White Paper, 4C printed and foil blocked
232 pages + 10 pages folded tip-in, 1 Gatefold 80 cm, End paper folded Panorama 80cm
First Edition, 2019
1500 copies
ISBN: 978-605-7524-02-7
Hollows and Mounds focuses on Göbekli Tepe, a monumental structure built by hunters and gatherers out of limestone, basalt and flint stone. The book constitutes a chapter in a series of work dealing with Euphrates River and Mesopotamia Region, where Urfa - the city Sinem Dişli was born and raised - is located. Blending geology with archeology to unfold stories based on the relationship between the stone and the passing time, it examines the multi-layered past of the region. While Dişli’s works presents a visual poetry dedicated to her homeland through a language that alternates between fiction and documentary, featuring texts uncover layers of history and soil, and long-term cycles of human interaction with nature.
Looking for clues to reinterpret history and generate new approaches to our relationship with our environment, the book traces everyday rituals and their ancient origins with a keen interest in the ways archaeology and geology deal with the fragile cycles of life and construct history. Either hitting a piece of stone to another, or trying to look at a wider universe, Hollows and Mounds deals with the spaces, actions, and games we create. Embracing the ambiguities and limitations of the medium of photography, the book seeks to establish open-ended associations between time, space and living beings with particular attention to binaries such as past and present, day and night, earth and sky, above and below.
Oyuklar ve Höyükler avcı ve toplayıcıların kalker, bazalt ve çakmaktaşından inşa ettiği anıtsal yapı Göbekli Tepe’ye odaklanıyor ve sanatçı Sinem Dişli’nin doğup büyüdüğü Urfa’yı da kapsayan Fırat Nehri ve Mezopotamya bölgesi ile ilgili çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor. Bölgenin çok katmanlı geçmişini, taş ve geçmiş zaman arasındaki etkileşime jeoloji ve arkeolojiyi harmanlayarak inceliyor. Dişli’nin çalışmaları kurgu ile belgesel arasında değişen bir dille anayurduna adanmış görsel bir şiir sunarken, eşlik eden metinler tarihin ve toprağın katmanlarını ve doğa-insan arasındaki süregiden döngülerinin etkileşimini derinlemesine inceliyor.
Çağla Saraç, Ara Güler Müzesi’nin çalışmaya olan katkısını ve arşivin önemini vurgularken, Yasemin Elçi’nin sanatçının üretim sürecine yakından bakarak, kitabı sergileme pratikleri açısından değerlendiriyorlar. Dişili’nin çalışmasına kuramsal bir bakış açısı sunan Ahmet A. Ersoy ise “derin zaman” kavramını inceliyor. Toprağı bir medya, alanı görsel bir deney, ve tarihi bir bağlantılar ağı olarak dikkate alan Ersoy, geleneksel tarih yazımına ters köşe bir yorum sunuyor. Christopher Lightfoot arkeolog bakış açısıyla Göbekli Tepe’nin esrarını çözerken, insan tarihi ve materyal kültürü tekrar birleştiriyor. Wendy M. K. Shaw, insan vurgusunu bir denklemin sabitinden değişkenine iterek zamansallığı tekrar ele alıyor. Son olarak da, İpek Ulusoy Akgül üretim sürecine ve sanatçının önceki işlerinden sunduğu retrospektif bakışıyla el ve yer arasındaki karşılıklı ilişkiye odaklanıyor.
Tarihi yeniden yorumlamak ve çevremizle olan ilişkimize yeni yaklaşımlar üretmek için ipuçları arayan kitap, gündelik ritüelleri ve bunların eski kökenlerini arkeoloji ve jeolojinin yaşam döngülerini ve tarih üretimini ilgilenme biçimleriyle meraklı bir şekilde izini sürüyor. Çok farklı ölçekleri bir araya getirerek -bir taşın bir taşa çarpmasından, daha geniş bir evrene bakmaya çalışarak, Oyuklar ve Höyükler mekanlar, eylemler ve oyunlarla ilgilenir. Fotoğraf mediumunun belirsizliklerini ve sınırlamalarını benimseyen kitap, zaman ve gündüz, gece ve gündüz, yer ve gökyüzü, yukarıda ve aşağıda olduğu gibi ikili dosyalara özellikle dikkat ederek açık uçlu ilişkiler kurmaya çalışır.
Hollows and Mounds by Sinem Dişli
Published by Ara Güler Museum
Design by Okay Karadayılar & Ali Taptık, Ona Göre
Editor: Ekin Can Göksoy, Onagöre
Texts by: Yasemin Elçi, Ahmet A. Ersoy, Ipek Ulusoy Akgül, Christopher Lightfoot, Çağla Saraç, Wendy M.K. Shaw
21,5x 28,5 Hardcover, Round Spine, Wibalin Natural White Paper, 4C printed and foil blocked
232 pages + 10 pages folded tip-in, 1 Gatefold 80 cm, End paper folded Panorama 80cm
First Edition, 2019
1500 copies
ISBN: 978-605-7524-02-7
Hollows and Mounds focuses on Göbekli Tepe, a monumental structure built by hunters and gatherers out of limestone, basalt and flint stone. The book constitutes a chapter in a series of work dealing with Euphrates River and Mesopotamia Region, where Urfa - the city Sinem Dişli was born and raised - is located. Blending geology with archeology to unfold stories based on the relationship between the stone and the passing time, it examines the multi-layered past of the region. While Dişli’s works presents a visual poetry dedicated to her homeland through a language that alternates between fiction and documentary, featuring texts uncover layers of history and soil, and long-term cycles of human interaction with nature.
Looking for clues to reinterpret history and generate new approaches to our relationship with our environment, the book traces everyday rituals and their ancient origins with a keen interest in the ways archaeology and geology deal with the fragile cycles of life and construct history. Either hitting a piece of stone to another, or trying to look at a wider universe, Hollows and Mounds deals with the spaces, actions, and games we create. Embracing the ambiguities and limitations of the medium of photography, the book seeks to establish open-ended associations between time, space and living beings with particular attention to binaries such as past and present, day and night, earth and sky, above and below.
Oyuklar ve Höyükler avcı ve toplayıcıların kalker, bazalt ve çakmaktaşından inşa ettiği anıtsal yapı Göbekli Tepe’ye odaklanıyor ve sanatçı Sinem Dişli’nin doğup büyüdüğü Urfa’yı da kapsayan Fırat Nehri ve Mezopotamya bölgesi ile ilgili çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor. Bölgenin çok katmanlı geçmişini, taş ve geçmiş zaman arasındaki etkileşime jeoloji ve arkeolojiyi harmanlayarak inceliyor. Dişli’nin çalışmaları kurgu ile belgesel arasında değişen bir dille anayurduna adanmış görsel bir şiir sunarken, eşlik eden metinler tarihin ve toprağın katmanlarını ve doğa-insan arasındaki süregiden döngülerinin etkileşimini derinlemesine inceliyor.
Çağla Saraç, Ara Güler Müzesi’nin çalışmaya olan katkısını ve arşivin önemini vurgularken, Yasemin Elçi’nin sanatçının üretim sürecine yakından bakarak, kitabı sergileme pratikleri açısından değerlendiriyorlar. Dişili’nin çalışmasına kuramsal bir bakış açısı sunan Ahmet A. Ersoy ise “derin zaman” kavramını inceliyor. Toprağı bir medya, alanı görsel bir deney, ve tarihi bir bağlantılar ağı olarak dikkate alan Ersoy, geleneksel tarih yazımına ters köşe bir yorum sunuyor. Christopher Lightfoot arkeolog bakış açısıyla Göbekli Tepe’nin esrarını çözerken, insan tarihi ve materyal kültürü tekrar birleştiriyor. Wendy M. K. Shaw, insan vurgusunu bir denklemin sabitinden değişkenine iterek zamansallığı tekrar ele alıyor. Son olarak da, İpek Ulusoy Akgül üretim sürecine ve sanatçının önceki işlerinden sunduğu retrospektif bakışıyla el ve yer arasındaki karşılıklı ilişkiye odaklanıyor.
Tarihi yeniden yorumlamak ve çevremizle olan ilişkimize yeni yaklaşımlar üretmek için ipuçları arayan kitap, gündelik ritüelleri ve bunların eski kökenlerini arkeoloji ve jeolojinin yaşam döngülerini ve tarih üretimini ilgilenme biçimleriyle meraklı bir şekilde izini sürüyor. Çok farklı ölçekleri bir araya getirerek -bir taşın bir taşa çarpmasından, daha geniş bir evrene bakmaya çalışarak, Oyuklar ve Höyükler mekanlar, eylemler ve oyunlarla ilgilenir. Fotoğraf mediumunun belirsizliklerini ve sınırlamalarını benimseyen kitap, zaman ve gündüz, gece ve gündüz, yer ve gökyüzü, yukarıda ve aşağıda olduğu gibi ikili dosyalara özellikle dikkat ederek açık uçlu ilişkiler kurmaya çalışır.
Hollows and Mounds by Sinem Dişli
Published by Ara Güler Museum
Design by Okay Karadayılar & Ali Taptık, Ona Göre
Editor: Ekin Can Göksoy, Onagöre
Texts by: Yasemin Elçi, Ahmet A. Ersoy, Ipek Ulusoy Akgül, Christopher Lightfoot, Çağla Saraç, Wendy M.K. Shaw
21,5x 28,5 Hardcover, Round Spine, Wibalin Natural White Paper, 4C printed and foil blocked
232 pages + 10 pages folded tip-in, 1 Gatefold 80 cm, End paper folded Panorama 80cm
First Edition, 2019
1500 copies
ISBN: 978-605-7524-02-7
Hollows and Mounds focuses on Göbekli Tepe, a monumental structure built by hunters and gatherers out of limestone, basalt and flint stone. The book constitutes a chapter in a series of work dealing with Euphrates River and Mesopotamia Region, where Urfa - the city Sinem Dişli was born and raised - is located. Blending geology with archeology to unfold stories based on the relationship between the stone and the passing time, it examines the multi-layered past of the region. While Dişli’s works presents a visual poetry dedicated to her homeland through a language that alternates between fiction and documentary, featuring texts uncover layers of history and soil, and long-term cycles of human interaction with nature.
Looking for clues to reinterpret history and generate new approaches to our relationship with our environment, the book traces everyday rituals and their ancient origins with a keen interest in the ways archaeology and geology deal with the fragile cycles of life and construct history. Either hitting a piece of stone to another, or trying to look at a wider universe, Hollows and Mounds deals with the spaces, actions, and games we create. Embracing the ambiguities and limitations of the medium of photography, the book seeks to establish open-ended associations between time, space and living beings with particular attention to binaries such as past and present, day and night, earth and sky, above and below.
Oyuklar ve Höyükler avcı ve toplayıcıların kalker, bazalt ve çakmaktaşından inşa ettiği anıtsal yapı Göbekli Tepe’ye odaklanıyor ve sanatçı Sinem Dişli’nin doğup büyüdüğü Urfa’yı da kapsayan Fırat Nehri ve Mezopotamya bölgesi ile ilgili çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor. Bölgenin çok katmanlı geçmişini, taş ve geçmiş zaman arasındaki etkileşime jeoloji ve arkeolojiyi harmanlayarak inceliyor. Dişli’nin çalışmaları kurgu ile belgesel arasında değişen bir dille anayurduna adanmış görsel bir şiir sunarken, eşlik eden metinler tarihin ve toprağın katmanlarını ve doğa-insan arasındaki süregiden döngülerinin etkileşimini derinlemesine inceliyor.
Çağla Saraç, Ara Güler Müzesi’nin çalışmaya olan katkısını ve arşivin önemini vurgularken, Yasemin Elçi’nin sanatçının üretim sürecine yakından bakarak, kitabı sergileme pratikleri açısından değerlendiriyorlar. Dişili’nin çalışmasına kuramsal bir bakış açısı sunan Ahmet A. Ersoy ise “derin zaman” kavramını inceliyor. Toprağı bir medya, alanı görsel bir deney, ve tarihi bir bağlantılar ağı olarak dikkate alan Ersoy, geleneksel tarih yazımına ters köşe bir yorum sunuyor. Christopher Lightfoot arkeolog bakış açısıyla Göbekli Tepe’nin esrarını çözerken, insan tarihi ve materyal kültürü tekrar birleştiriyor. Wendy M. K. Shaw, insan vurgusunu bir denklemin sabitinden değişkenine iterek zamansallığı tekrar ele alıyor. Son olarak da, İpek Ulusoy Akgül üretim sürecine ve sanatçının önceki işlerinden sunduğu retrospektif bakışıyla el ve yer arasındaki karşılıklı ilişkiye odaklanıyor.
Tarihi yeniden yorumlamak ve çevremizle olan ilişkimize yeni yaklaşımlar üretmek için ipuçları arayan kitap, gündelik ritüelleri ve bunların eski kökenlerini arkeoloji ve jeolojinin yaşam döngülerini ve tarih üretimini ilgilenme biçimleriyle meraklı bir şekilde izini sürüyor. Çok farklı ölçekleri bir araya getirerek -bir taşın bir taşa çarpmasından, daha geniş bir evrene bakmaya çalışarak, Oyuklar ve Höyükler mekanlar, eylemler ve oyunlarla ilgilenir. Fotoğraf mediumunun belirsizliklerini ve sınırlamalarını benimseyen kitap, zaman ve gündüz, gece ve gündüz, yer ve gökyüzü, yukarıda ve aşağıda olduğu gibi ikili dosyalara özellikle dikkat ederek açık uçlu ilişkiler kurmaya çalışır.
Hollows and Mounds by Sinem Dişli
Published by Ara Güler Museum
Design by Okay Karadayılar & Ali Taptık, Ona Göre
Editor: Ekin Can Göksoy, Onagöre
Texts by: Yasemin Elçi, Ahmet A. Ersoy, Ipek Ulusoy Akgül, Christopher Lightfoot, Çağla Saraç, Wendy M.K. Shaw
21,5x 28,5 Hardcover, Round Spine, Wibalin Natural White Paper, 4C printed and foil blocked
232 pages + 10 pages folded tip-in, 1 Gatefold 80 cm, End paper folded Panorama 80cm
First Edition, 2019
1500 copies
ISBN: 978-605-7524-02-7
Long version / Uzun versiyon: https://vimeo.com/368628017
Hollows and Mounds focuses on Göbekli Tepe, a monumental structure built by hunters and gatherers out of limestone, basalt and flint stone. The book constitutes a chapter in a series of work dealing with Euphrates River and Mesopotamia Region, where Urfa - the city Sinem Dişli was born and raised - is located. Blending geology with archeology to unfold stories based on the relationship between the stone and the passing time, it examines the multi-layered past of the region. While Dişli’s works presents a visual poetry dedicated to her homeland through a language that alternates between fiction and documentary, featuring texts uncover layers of history and soil, and long-term cycles of human interaction with nature.
Looking for clues to reinterpret history and generate new approaches to our relationship with our environment, the book traces everyday rituals and their ancient origins with a keen interest in the ways archaeology and geology deal with the fragile cycles of life and construct history. Either hitting a piece of stone to another, or trying to look at a wider universe, Hollows and Mounds deals with the spaces, actions, and games we create. Embracing the ambiguities and limitations of the medium of photography, the book seeks to establish open-ended associations between time, space and living beings with particular attention to binaries such as past and present, day and night, earth and sky, above and below.
Oyuklar ve Höyükler avcı ve toplayıcıların kalker, bazalt ve çakmaktaşından inşa ettiği anıtsal yapı Göbekli Tepe’ye odaklanıyor ve sanatçı Sinem Dişli’nin doğup büyüdüğü Urfa’yı da kapsayan Fırat Nehri ve Mezopotamya bölgesi ile ilgili çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor. Bölgenin çok katmanlı geçmişini, taş ve geçmiş zaman arasındaki etkileşime jeoloji ve arkeolojiyi harmanlayarak inceliyor. Dişli’nin çalışmaları kurgu ile belgesel arasında değişen bir dille anayurduna adanmış görsel bir şiir sunarken, eşlik eden metinler tarihin ve toprağın katmanlarını ve doğa-insan arasındaki süregiden döngülerinin etkileşimini derinlemesine inceliyor.
Çağla Saraç, Ara Güler Müzesi’nin çalışmaya olan katkısını ve arşivin önemini vurgularken, Yasemin Elçi’nin sanatçının üretim sürecine yakından bakarak, kitabı sergileme pratikleri açısından değerlendiriyorlar. Dişili’nin çalışmasına kuramsal bir bakış açısı sunan Ahmet A. Ersoy ise “derin zaman” kavramını inceliyor. Toprağı bir medya, alanı görsel bir deney, ve tarihi bir bağlantılar ağı olarak dikkate alan Ersoy, geleneksel tarih yazımına ters köşe bir yorum sunuyor. Christopher Lightfoot arkeolog bakış açısıyla Göbekli Tepe’nin esrarını çözerken, insan tarihi ve materyal kültürü tekrar birleştiriyor. Wendy M. K. Shaw, insan vurgusunu bir denklemin sabitinden değişkenine iterek zamansallığı tekrar ele alıyor. Son olarak da, İpek Ulusoy Akgül üretim sürecine ve sanatçının önceki işlerinden sunduğu retrospektif bakışıyla el ve yer arasındaki karşılıklı ilişkiye odaklanıyor.
Tarihi yeniden yorumlamak ve çevremizle olan ilişkimize yeni yaklaşımlar üretmek için ipuçları arayan kitap, gündelik ritüelleri ve bunların eski kökenlerini arkeoloji ve jeolojinin yaşam döngülerini ve tarih üretimini ilgilenme biçimleriyle meraklı bir şekilde izini sürüyor. Çok farklı ölçekleri bir araya getirerek -bir taşın bir taşa çarpmasından, daha geniş bir evrene bakmaya çalışarak, Oyuklar ve Höyükler mekanlar, eylemler ve oyunlarla ilgilenir. Fotoğraf mediumunun belirsizliklerini ve sınırlamalarını benimseyen kitap, zaman ve gündüz, gece ve gündüz, yer ve gökyüzü, yukarıda ve aşağıda olduğu gibi ikili dosyalara özellikle dikkat ederek açık uçlu ilişkiler kurmaya çalışır.
Hollows and Mounds by Sinem Dişli
Published by Ara Güler Museum
Design by Okay Karadayılar & Ali Taptık, Ona Göre
Editor: Ekin Can Göksoy, Onagöre
Texts by: Yasemin Elçi, Ahmet A. Ersoy, Ipek Ulusoy Akgül, Christopher Lightfoot, Çağla Saraç, Wendy M.K. Shaw
21,5x 28,5 Hardcover, Round Spine, Wibalin Natural White Paper, 4C printed and foil blocked
232 pages + 10 pages folded tip-in, 1 Gatefold 80 cm, End paper folded Panorama 80cm
First Edition, 2019
1500 copies
ISBN: 978-605-7524-02-7
Hollows and Mounds focuses on Göbekli Tepe, a monumental structure built by hunters and gatherers out of limestone, basalt and flint stone. The book constitutes a chapter in a series of work dealing with Euphrates River and Mesopotamia Region, where Urfa - the city Sinem Dişli was born and raised - is located. Blending geology with archeology to unfold stories based on the relationship between the stone and the passing time, it examines the multi-layered past of the region. While Dişli’s works presents a visual poetry dedicated to her homeland through a language that alternates between fiction and documentary, featuring texts uncover layers of history and soil, and long-term cycles of human interaction with nature.
Looking for clues to reinterpret history and generate new approaches to our relationship with our environment, the book traces everyday rituals and their ancient origins with a keen interest in the ways archaeology and geology deal with the fragile cycles of life and construct history. Either hitting a piece of stone to another, or trying to look at a wider universe, Hollows and Mounds deals with the spaces, actions, and games we create. Embracing the ambiguities and limitations of the medium of photography, the book seeks to establish open-ended associations between time, space and living beings with particular attention to binaries such as past and present, day and night, earth and sky, above and below.
Oyuklar ve Höyükler avcı ve toplayıcıların kalker, bazalt ve çakmaktaşından inşa ettiği anıtsal yapı Göbekli Tepe’ye odaklanıyor ve sanatçı Sinem Dişli’nin doğup büyüdüğü Urfa’yı da kapsayan Fırat Nehri ve Mezopotamya bölgesi ile ilgili çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor. Bölgenin çok katmanlı geçmişini, taş ve geçmiş zaman arasındaki etkileşime jeoloji ve arkeolojiyi harmanlayarak inceliyor. Dişli’nin çalışmaları kurgu ile belgesel arasında değişen bir dille anayurduna adanmış görsel bir şiir sunarken, eşlik eden metinler tarihin ve toprağın katmanlarını ve doğa-insan arasındaki süregiden döngülerinin etkileşimini derinlemesine inceliyor.
Çağla Saraç, Ara Güler Müzesi’nin çalışmaya olan katkısını ve arşivin önemini vurgularken, Yasemin Elçi’nin sanatçının üretim sürecine yakından bakarak, kitabı sergileme pratikleri açısından değerlendiriyorlar. Dişili’nin çalışmasına kuramsal bir bakış açısı sunan Ahmet A. Ersoy ise “derin zaman” kavramını inceliyor. Toprağı bir medya, alanı görsel bir deney, ve tarihi bir bağlantılar ağı olarak dikkate alan Ersoy, geleneksel tarih yazımına ters köşe bir yorum sunuyor. Christopher Lightfoot arkeolog bakış açısıyla Göbekli Tepe’nin esrarını çözerken, insan tarihi ve materyal kültürü tekrar birleştiriyor. Wendy M. K. Shaw, insan vurgusunu bir denklemin sabitinden değişkenine iterek zamansallığı tekrar ele alıyor. Son olarak da, İpek Ulusoy Akgül üretim sürecine ve sanatçının önceki işlerinden sunduğu retrospektif bakışıyla el ve yer arasındaki karşılıklı ilişkiye odaklanıyor.
Tarihi yeniden yorumlamak ve çevremizle olan ilişkimize yeni yaklaşımlar üretmek için ipuçları arayan kitap, gündelik ritüelleri ve bunların eski kökenlerini arkeoloji ve jeolojinin yaşam döngülerini ve tarih üretimini ilgilenme biçimleriyle meraklı bir şekilde izini sürüyor. Çok farklı ölçekleri bir araya getirerek -bir taşın bir taşa çarpmasından, daha geniş bir evrene bakmaya çalışarak, Oyuklar ve Höyükler mekanlar, eylemler ve oyunlarla ilgilenir. Fotoğraf mediumunun belirsizliklerini ve sınırlamalarını benimseyen kitap, zaman ve gündüz, gece ve gündüz, yer ve gökyüzü, yukarıda ve aşağıda olduğu gibi ikili dosyalara özellikle dikkat ederek açık uçlu ilişkiler kurmaya çalışır.
Hollows and Mounds by Sinem Dişli
Published by Ara Güler Museum
Design by Okay Karadayılar & Ali Taptık, Ona Göre
Editor: Ekin Can Göksoy, Onagöre
Texts by: Yasemin Elçi, Ahmet A. Ersoy, Ipek Ulusoy Akgül, Christopher Lightfoot, Çağla Saraç, Wendy M.K. Shaw
21,5x 28,5 Hardcover, Round Spine, Wibalin Natural White Paper, 4C printed and foil blocked
232 pages + 10 pages folded tip-in, 1 Gatefold 80 cm, End paper folded Panorama 80cm
First Edition, 2019
1500 copies
ISBN: 978-605-7524-02-7
Hollows and Mounds focuses on Göbekli Tepe, a monumental structure built by hunters and gatherers out of limestone, basalt and flint stone. The book constitutes a chapter in a series of work dealing with Euphrates River and Mesopotamia Region, where Urfa - the city Sinem Dişli was born and raised - is located. Blending geology with archeology to unfold stories based on the relationship between the stone and the passing time, it examines the multi-layered past of the region. While Dişli’s works presents a visual poetry dedicated to her homeland through a language that alternates between fiction and documentary, featuring texts uncover layers of history and soil, and long-term cycles of human interaction with nature.
Looking for clues to reinterpret history and generate new approaches to our relationship with our environment, the book traces everyday rituals and their ancient origins with a keen interest in the ways archaeology and geology deal with the fragile cycles of life and construct history. Either hitting a piece of stone to another, or trying to look at a wider universe, Hollows and Mounds deals with the spaces, actions, and games we create. Embracing the ambiguities and limitations of the medium of photography, the book seeks to establish open-ended associations between time, space and living beings with particular attention to binaries such as past and present, day and night, earth and sky, above and below.
Oyuklar ve Höyükler avcı ve toplayıcıların kalker, bazalt ve çakmaktaşından inşa ettiği anıtsal yapı Göbekli Tepe’ye odaklanıyor ve sanatçı Sinem Dişli’nin doğup büyüdüğü Urfa’yı da kapsayan Fırat Nehri ve Mezopotamya bölgesi ile ilgili çalışmasının bir bölümünü oluşturuyor. Bölgenin çok katmanlı geçmişini, taş ve geçmiş zaman arasındaki etkileşime jeoloji ve arkeolojiyi harmanlayarak inceliyor. Dişli’nin çalışmaları kurgu ile belgesel arasında değişen bir dille anayurduna adanmış görsel bir şiir sunarken, eşlik eden metinler tarihin ve toprağın katmanlarını ve doğa-insan arasındaki süregiden döngülerinin etkileşimini derinlemesine inceliyor.
Çağla Saraç, Ara Güler Müzesi’nin çalışmaya olan katkısını ve arşivin önemini vurgularken, Yasemin Elçi’nin sanatçının üretim sürecine yakından bakarak, kitabı sergileme pratikleri açısından değerlendiriyorlar. Dişili’nin çalışmasına kuramsal bir bakış açısı sunan Ahmet A. Ersoy ise “derin zaman” kavramını inceliyor. Toprağı bir medya, alanı görsel bir deney, ve tarihi bir bağlantılar ağı olarak dikkate alan Ersoy, geleneksel tarih yazımına ters köşe bir yorum sunuyor. Christopher Lightfoot arkeolog bakış açısıyla Göbekli Tepe’nin esrarını çözerken, insan tarihi ve materyal kültürü tekrar birleştiriyor. Wendy M. K. Shaw, insan vurgusunu bir denklemin sabitinden değişkenine iterek zamansallığı tekrar ele alıyor. Son olarak da, İpek Ulusoy Akgül üretim sürecine ve sanatçının önceki işlerinden sunduğu retrospektif bakışıyla el ve yer arasındaki karşılıklı ilişkiye odaklanıyor.
Tarihi yeniden yorumlamak ve çevremizle olan ilişkimize yeni yaklaşımlar üretmek için ipuçları arayan kitap, gündelik ritüelleri ve bunların eski kökenlerini arkeoloji ve jeolojinin yaşam döngülerini ve tarih üretimini ilgilenme biçimleriyle meraklı bir şekilde izini sürüyor. Çok farklı ölçekleri bir araya getirerek -bir taşın bir taşa çarpmasından, daha geniş bir evrene bakmaya çalışarak, Oyuklar ve Höyükler mekanlar, eylemler ve oyunlarla ilgilenir. Fotoğraf mediumunun belirsizliklerini ve sınırlamalarını benimseyen kitap, zaman ve gündüz, gece ve gündüz, yer ve gökyüzü, yukarıda ve aşağıda olduğu gibi ikili dosyalara özellikle dikkat ederek açık uçlu ilişkiler kurmaya çalışır.
Hollows and Mounds by Sinem Dişli
Published by Ara Güler Museum
Design by Okay Karadayılar & Ali Taptık, Ona Göre
Editor: Ekin Can Göksoy, Onagöre
Texts by: Yasemin Elçi, Ahmet A. Ersoy, Ipek Ulusoy Akgül, Christopher Lightfoot, Çağla Saraç, Wendy M.K. Shaw
21,5x 28,5 Hardcover, Round Spine, Wibalin Natural White Paper, 4C printed and foil blocked
232 pages + 10 pages folded tip-in, 1 Gatefold 80 cm, End paper folded Panorama 80cm
First Edition, 2019
1500 copies
ISBN: 978-605-7524-02-7